-
1 fazla
1. subst Überschuss m; Rest m2. adj überflüssig, Über-; (viel) mehr (-den als), größer (-den als); noch mehr; zu viel; zu weit; übrig haben;fazla ağırlık <- ğı> Übergewicht n; Ballast m;fazla bagaj Übergepäck n;fazla çalışma (süresi) Überstunden f/pl;fazla değer Mehrwert m;fazla gelmek sich als überflüssig erweisen;fazla gitmek zu weit gehen;fazla olarak darüberhinaus;daha fazla noch mehr; meistens;en fazla am meisten, meistens; am liebsten;bundan fazla mehr + Verb;fazla besleme Überfütterung f;fazla doyurmak überfüttern; CHEM übersättigen;fazla kaçırmak zu viel trinken (oder fam saufen); sich überessen; zu viel reden;fazla olmak sich erübrigen; zu viel sein -
2 მაგოგენა
fazlaca, fazla olarak, okadar da çok -
3 მეტისმეტაგ
z.çok fazla olarak, ziyadesiyle, son derece -
4 zu
zu [tsu:]I präp\zu Hause evde;das Museum \zu Speyer Speyer Müzesi;Herzog \zu X X arşidükü;\zu beiden Seiten iki tarafta [o yanda];\zu seiner Rechten sağ tarafında;sie kommt \zu mir o bana geliyor;er geht \zum Bahnhof/\zur Post istasyona/postaneye gidiyor;es fiel \zu Boden yere düştü;\zu jdm hinsehen birine bakmak;das Zimmer liegt \zur Straße hin oda sokağa bakıyor2) (hin\zu, da\zu)er setzte sich \zu den anderen ötekilerin yanına oturdu;nehmen Sie Wein \zum Essen? yemeğin yanında şarap alır mısınız?3) ( zeitlich)\zu jener Zeit o zamanlar;ich kündige \zum 1. Mai 1 Mayıs'ta istifa ediyorum;\zu Anfang başta;\zu Ostern/Weihnachten Paskalya'da/Noel'de;\zum ersten Mal ilk defa olarak;\zu Mittag/Abend essen öğle/akşam yemeği yemek\zum Teil kısmen;in Kisten \zu (je) hundert Stück yüzerlik kasalarda;\zum halben Preis yarı fiyatına;das Kilo \zu drei Euro kilosu üç eurodan5) ( Art und Weise)\zu Recht haklı olarak;\zu Fuß yayan\zum Glück şansa;\zu allem Unglück bütün şanssızlıkların üstüne;ein Stift \zum Schreiben yazmak için bir kalem;\zur Unterhaltung eğlence için;es ist \zum Weinen ağlanacak durum;etwas \zum Essen/Lesen mitnehmen yanına yiyecek/okuyacak bir şey almak;kommst du \zum Frühstück/Abendessen? kahvaltıya/akşam yemeğine geliyor musun?;jdm \zum Geburtstag gratulieren birinin yaş gününü kutlamak7) ( Verhältnis)die Chancen stehen eins \zu zehn bire on şans var;eins \zu null für Galatasaray Galatasaray için bir sıfır8) ( in Bezug auf) ile ilgili olarak, hakkında, üzerine;\zu dieser Frage möchte ich Folgendes sagen:... bu sorun hakkında [o ile ilgili olarak] şunu söylemek isterim:...9) ( Verwandlung)das Wasser wurde \zu Eis sudan buz olduII adv1) ( allzu) pek, fazla(sıyla);\zu sehr pek çok, çok fazla;\zu viel gereğinden [o yeterinden] fazla; ( übertrieben) aşırı;\zu schnell aşırı hızla2) ( Richtung) -e doğru;nach Süden \zu güneye doğru4) ( zeitlich)ab und \zu arada sırada;von Zeit \zu Zeit zaman zaman1) ( mit Infinitiv)es ist schön, neue Leute kennen \zu lernen yeni insanlar tanımak güzel oluyor;es ist leicht \zu finden onu bulmak kolaydır2) ( mit Partizip Präsens)die \zu erledigende Arbeit bitirilmesi gereken iş -
5 за
1) ( на ту сторону) arkasına; ardına; ötesine; dışına ( за пределы)поста́вить что-л. за шкаф — dolabın arkasına koymak
распространи́ться за Ура́л — Uralların ötesine yayılmak
пое́хать за́ город — şehir dışına gitmek; kıra gitmek
2) ( по ту сторону) arkasında; ardında; ötesinde; dışında ( за пределами)за гора́ми — dağların ardında
реши́ть вопро́с за закры́тыми дверя́ми — sorunu kapalı kapılar ardında halletmek
за облака́ми — bulutların ötesinde
за́ городом — şehir dışında
3) (около, у) başına; başındaсиде́ть за столо́м — masa başında oturmak
сесть за пиани́но — piyano başına oturmak
4) (до какого-л. временного или пространственного предела) kala; kalırkenза день до сва́дьбы — düğüne bir gün kala
за ми́лю до по́рта — limana bir mil kala
5) ( на расстоянии) ötede; uzaktaего́ за версту́ ви́дно! — bir fersah uzaktan görülür!
6) (при указании на лицо, предмет, до которого дотрагиваются)...dan;...aвзять кого-л. за́ руку — elinden / kolundan tutmak
держа́ться за пери́ла — parmaklığa tutunmak
7) (во время чего-л.)...da, sırasındaза обе́дом — yemekte, yemek sırasında, yemek yerken
я заста́л их за игро́й в ша́шки — onları dama oynarken buldum
8) ( в течение)...da, içindeза́ год — bir yılda; bir yıl içinde
да́нные за́ два го́да — iki yılın verileri
впервы́е за пять лет — beş yıldan beri ilk kez
за коро́ткое вре́мя — kısa zamanda
за че́тверть ча́са — çeyrek saatte
реши́ть зада́чу за мину́ту — problemi bir dakikada çözmek
9) (вместо кого-л.) yerine; olarak (в качестве кого-л.)распиши́сь за него́ — onun yerine sen imzala
рабо́тать за секретаря́ — katip olarak çalışmak
есть за трои́х — üç kişinin yediğini yemek
10) (в возмещение, в обмен)...a, karşılığında; içinза де́ньги — para karşılığında
за э́ти де́ньги он рабо́тать не бу́дет — bu paraya çalışmayacak
надба́вка за сверхуро́чную рабо́ту — fazla mesai zammı
он не хоте́л рабо́тать за таку́ю зарпла́ту — bu ücretle çalışmak istemiyordu
покупа́ть нефть за до́ллары — petrolü dolar karşılığı almak
купи́ть что-л. за рубль — bir rubleye almak
продава́ть что-л. по рублю́ за килогра́мм — kilosunu bir rubleden satmak
что / ско́лько он получа́ет за свой труд? — emeği karşılığında / emeğine ne alır?
11) (ради, в пользу, во имя) için; uğruna; uğrundaборьба́ за незави́симость — bağımsızlık için / uğruna savaşım
стоя́ть / выступа́ть за мир — barıştan yana olmak
ты за каку́ю кома́нду (боле́ешь)? — hangi takımdansın?, hangi takımı tutuyorsun?
ты за кого́? — kimden yanasın?
12) (одно вслед за другим; преследуя) arkasından; ardındanоди́н за други́м — birbiri arkasından
идёт ме́сяц за ме́сяцем — aylar birbirini kovalıyor
он идёт за на́ми — arkamızdan geliyor
мы пошли́ за ним — ardına düştük
чита́ть кни́гу за кни́гой — kitap üstüne kitap okumak
13) (с целью получить, достать что-л.) için;...mayaон пошёл за хле́бом — ekmek almaya gitti
обрати́ться к кому-л. за по́мощью — yardım için birine başvurmak
сходи́ за ребёнком — gidip çocuğu getir
14) (по причине, вследствие) için,...dan dolayı / ötürü;...dığı için,...dığından (dolayı)за недоста́тком вре́мени — vakit dar olduğu için / olduğundan
за неиме́нием ну́жных материа́лов — gerekli malzeme yokluğu nedeniyle
уважа́ть кого-л. за хра́брость — cesareti için saymak
за э́то он досто́ин похвалы́ — bundan dolayı övgüye layıktır
извини́те меня за гру́бость — kabalığımı affediniz
наказа́ние за мале́йшее неповинове́ние — en küçük bir itaatsizliğin cezası
15) (свыше какого-л. предела) aşkın; fazlaему́ уже́ за со́рок — kırkını aşkın / geçkin
(вре́мя) бы́ло за́ полночь — saat geceyarısını geçmişti
16) ( указывает на направление действия) içinборо́ться за свобо́ду — özgürlük için mücadele vermek
движе́ние за мир — barış hareketi
уха́живать за больны́м — hastaya bakmak
следи́ть за игро́й — oyunu izlemek
17) ( в тостах)...a; içinза ва́ше здоро́вье! — sağlığınıza!
за мир и дру́жбу! — barış ve dostluk için!
••за по́дписью Ивано́ва — İvanov imzalı
за но́мером три — üç numaralı
о́чередь за ва́ми — sıra sizde
де́ло за деньга́ми — iş paraya kaldı
проводи́ть вре́мя за чте́нием — vaktini okumakla geçirmek
закры́ть за собо́й дверь — kapıyı üstüne kapatmak
об э́том он был оповещён за неде́лю — bu kendisine bir hafta öncesinden duyuruldu
о́чень рад за Вас — sizin için / hesabınıza çok sevindim
что он за челове́к? — o, nasıl adamdır?
что за гла́зки! — bunlar nasıl göz!
мы прие́дем за ва́ми — sizi gelip alacağız
кто отве́тствен за э́то? — bundan sorumlu kim?
де́сять мину́т не счита́лись за опозда́ние — on dakika rötardan sayılmazdı
быть за́мужем за... — karısı olmak
-
6 نبذة
Iنَبْذَة1. kestirmeceAnlamı: amacı fazla uzatmadan anlatan2. hulâsaAnlamı: herhangi bir şeyin özeti, fezleke3. brifing4. muhtasarAnlamı: kısa, özet5. özetAnlamı: hülâsa, fezlekeIIنُبْذَة1. kestirmeceAnlamı: amacı fazla uzatmadan anlatan2. hulâsaAnlamı: herhangi bir şeyin özeti, fezleke3. muhtasarAnlamı: kısa, özet4. brifing5. özetAnlamı: hülâsa, fezleke -
7 als
als konj vergleichend -den daha; (wie) gibi; gleichsetzend olarak; zeitlich -diğinde, (während) -ken;sobald als möglich bir an önce;mehr als genug yeterinden fazla;als Entschuldigung özür olarak;als Mädchen hatte sie keine Chance kız olarak fırsatı/şansı yoktu;damals, als vaktiyle -ken;gerade als tam -rken;als ob sanki, güya;alles andere als -den başka her şey -
8 قسم
Iقَسَّمَ1. kırpmakAnlamı: parçalara ayırmak2. kesmekAnlamı: bıçak, makas gibi bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak3. üleştirmekAnlamı: pay ederek dağıtmak, bölüştürmek4. dağılmakAnlamı: değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek5. bölmekIIقَسَمantقَسَمَ1. paylaştırmakAnlamı: herkese hakkını vermek2. kesmekAnlamı: bıçak, makas gibi bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak3. üleştirmekAnlamı: pay ederek dağıtmak, bölüştürmek4. dağılmakAnlamı: değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek5. bölmekIVقَسْم1. hakAnlamı: bir pay2. seksiyonAnlamı: bölüm3. hisseAnlamı: pay, nasip4. payAnlamı: birden fazla5. nasipAnlamı: birinin payına düşen şey6. birtakımAnlamı: belirsiz olarak çokluğu anlatır7. bölüm8. cüzVقِسْم1. limeAnlamı: parça, parçalara ayrılmış, yırtık2. iş koluAnlamı: çalışma dallarından her biri3. kısım4. hizipAnlamı: bölük, kısım, klik, parti5. müdüriyetAnlamı: müdürlük6. kırıntıAnlamı: bir şeyden ayrılan küçük parça7. aksamAnlamı: kısımlar8. bölüntüAnlamı: bölünmüş parça9. hane10. nahiyeAnlamı: bölge11. bölüm12. cüz -
9 bunt
\bunt kariert ekose2) ( abwechslungsreich)\bunt gemischt değişik;in \bunter Reihenfolge bir erkek bir kadın sıralanmış olarak;das wird ein \bunter Abend çok eğlenceli, renkli bir akşam olacak3) ( wirr) karmakarışık;jetzt wird's mir aber zu \bunt! ( fam) artık bu bana fazla gelmeye başladı!;es zu \bunt treiben ( fam) fazla ileri gitmek -
10 Maß
Maß <-es, -e> [ma:s] nt1. 1) ölçü;bei jdm \Maß nehmen birinin ölçüsünü almak;jdn \Maß nehmen ( fam) ( zurechtweisen) birine haddini bildirmek;das \Maß ist voll işin tadı kaçtı, sabrım kalmadı;das \Maß überschreiten ölçüyü kaçırmak;in gewissem \Maß(e) belli ölçüde;in hohem \Maße büyük ölçüde;in höchstem \Maß(e) son derece;über alle \Maßen haddinden fazla;das übersteigt jedes \Maß! bu kadarı da fazla!;weder \Maß noch Ziel kennen haddini bilmemek;bei [o in] etw \Maß halten bir şeyde ölçülü olmak, bir şeyde haddini bilmek;in \Maßen ölçülü olarak;mit zweierlei \Maß messen çifte standart kullanmak2) (Augen\Maß) karar -
11 extra
gereginden fazla, ek, fazla, ek olarak, ilaveten, fazladan, ekstra, ek, ilave, ekstra; figüran -
12 сверх
1) (поверх чего-л.) üstüne; üstünde2) (помимо, кроме чего-л.) üstelik; ek olarakсверх програ́ммы — programa ek olarak
сверх того́, он не умён — üstelik akıllı da değildir
3) (выше, более чего-л.) aşkınсверх ме́ры — aşırı derecede, haddinden fazla
он рабо́тал сверх сил — yaptığı iş gücünü aşıyordu
4) (вопреки чему-л.) tersine, aksine, hilafınaсверх ожида́ния — umulanın / beklenilenin tersine / aksine
-
13 als
1) ( temporal) iken, esnasında, -diği zaman, -diğinde;\als der Krieg ausbrach, ... savaş başladığında [o başlarken]...;\als ich nach Hause kam eve geldiğimde;gerade \als wir losgehen wollten, begann es zu regnen tam (biz) yola koyulurken yağmur yağmaya başladıes sieht so aus, \als würde es regnen yağmur yağacak gibi görünüyor3) (\als ob) sanki;\als ob es meine Schuld wäre! benim suçum, sanki!, sanki kabahat benimmiş!;es sieht nicht so aus, \als würden wir das Spiel verlieren oyunu [o maçı] kaybedeceğimize benzemiyor, oyunu [o maçı] kaybedecekmişiz gibi görünmüyor;er sprach so klug, \als ob er das studiert hätte sanki öğrenimini yapmış gibi akıllı konuştu;er ist zu anständig, \als dass er so etwas tun könnte böyle bir şeyi yapmak için fazla dürüsttür;tu nicht so, \als ob dir das nicht gefiele! bu hoşuna gitmiyormuş gibi (rol) yapma!4) ( bei Vergleichen) -den (daha);meine Schwester ist größer \als ich kız kardeşim benden (daha) büyük;ich bin klüger \als vorher ben eskisinden daha akıllıyım5) ( in der Eigenschaft) olarak, diye;er kam \als Freund zu uns bize dost olarak geldi6) ( wie) gibisich \als Cowboy verkleiden kovboy gibi giyinmek, kovboy kılığına girmek -
14 ansehen
an|sehenirr vt1) ( betrachten) bakmak (-e); ( prüfend) incelemek, gözden geçirmek; ( Film) seyretmek; ( besichtigen) gezmek;jdn \ansehen birinin yüzüne bakmak;das kann ich nicht länger mit \ansehen! buna ben daha fazla seyirci kalamayacağım!;2) ( erachten) olarak görmek, saymak;ich sehe es als meine Pflicht an......i vazifem olarak görüyorum3) ( anmerken) belli etmek, yüzünden anlaşılmak;das sieht man ihr nicht an bunu hiç de belli etmiyor;man sieht dir dein Alter nicht an yaşını göstermiyorsun [o belli etmiyorsun] -
15 قسط
Iقَسَّطَ1. üleştirmekAnlamı: pay ederek dağıtmak, bölüştürmek2. dağılmakAnlamı: değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek3. bölmekIIقَسَط1. sayrılıkAnlamı: hastalık2. malullükAnlamı: sakatlık, hastalık3. maluliyetAnlamı: sakatlık, hastalık4. marazAnlamı: hastalık, illet5. afetAnlamı: doğanın sebep olduğu yıkım6. dertAnlamı: hastalık, ağrıقِسْط1. bazıAnlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit2. hakAnlamı: bir pay3. hakkaniyetAnlamı: hak ve adelete uygunluk4. hisseAnlamı: pay, nasip5. garantiAnlamı: güvence, inanca, teminat6. kemiyetAnlamı: nicelik7. türeAnlamı: adalet8. nicelikAnlamı: kemiyet, miktar9. nasipAnlamı: birinin payına düşen şey10. payAnlamı: birden fazla11. birtakımAnlamı: belirsiz olarak çokluğu anlatır12. adaletAnlamı: hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk13. bölüm14. cüz -
16 как
nasıl* * *1) нареч. nasıl; neкак пройти́ на у́лицу Го́рького? — Gorki caddesine nereden gidilir?
как (чу́вствует себя́) больно́й? — hasta nasıl?
как пожива́ешь / дела́? — ne âlemdesin?
как (мне) не по́мнить! — hatırlamaz olur muyum hiç!
как тут не вспо́мнить... — gel(in) de... hatırlama(yın)
ну как тут не вспо́мнишь пре́жнего дире́ктора! — eski müdürü gel de arama!
ты рад? - как не ра́доваться?! — sevindin mi? - Sevinilmez mi?
как же по́сле э́того (мне) не зли́ться? — bundan sonra nasıl kızmam?
он поступа́ет (так), как вели́т со́весть — vicdanı ne emrediyorsa onu yapıyor
как бы мне побыстре́е зако́нчить э́ту рабо́ту — ne yapsam da şu işi bir an önce bitirsem
не зна́ю, как ты, а я... — seni bilmem ama ben...
2) нареч. ne (kadar)как стра́нно! — ne tuhaf!
как тру́дно бы́ло ждать! — ne zordu beklemek!
как мне хо́чется повида́ть его́! — onu görmeyi ne kadar isterim!
как мно́го он зна́ет! — ne çok şey biliyormuş!
а ведь как она́ его́ люби́ла! — oysa, ne severdi onu!
знал бы ты, как он волнова́лся! — ne heyecan içindeydi, bilsen!
ви́дели бы вы то́лько, как она́ испуга́лась! — ne kadar korktuğunu bir görseniz!
как я бу́ду сча́стлив, е́сли он сде́ржит своё сло́во! — sözünü tutarsa ne mutlu bana!
3) частица nasılкак! Ты ещё здесь / не уе́хал?! — nasıl? Sen hâlâ gitmedin mi?!
она́ как закричи́т! — bağırıvermesin mi?; birden bağırmasın mı?
4) союз gibi; kadarбе́лый как снег — kar gibi beyaz
бесшу́мно, как тень — gölge sessizliğiyle
он ну́жен нам как во́здух — ona hava kadar muhtacız
он э́того бои́тся как сме́рти — bundan, ölümden korkar gibi korkuyor
таки́е, как ты — senin gibiler
он не тако́й терпели́вый, как ты — senin kadar sabırlı değildir, sendeki sabır onda yok
то́чно так же, как и (его́) оте́ц — tıpkı babası gibi
как бы извиня́ясь — af diler gibi
ко́мната как ко́мната — alelade / bildiğimiz bir oda
де́лай / поступа́й, как я — yaptığım gibi yap / davran, ben nasıl yaptımsa sen de öyle yap / davran
в строи́тельных дела́х он разбира́лся, как хоро́ший инжене́р — yapı işlerinden iyi bir mühendis kadar anlardı
5) союз (в качестве кого-чего-л.) olarak, diyeмне его́ предста́вили как худо́жника — bana onu ressam diye tanıttılar
6) союз ( в составе вводных групп) gibiкак ста́ло изве́стно — öğrenildiğine göre; öğrenildiği gibi
мост, постро́енный, как предполага́ют, в пя́том ве́ке,... — beşinci yüzyılda kurulduğu sanılan köprü
7) союз ( когда)...dığı zaman / sırada,...dıkta; iken;...ır...maz,...dı mı ( как только);...dıktan sonra (после того, как); (her)...dıkça ( всякий раз как);...alı ( с тех пор как);...madan (önce) ( перед тем как); oysa ( между тем как)задо́лго до того́, как стемне́ло — karanlık basmadan çok önce
с того́ дня, как он прие́хал — geldiği günden beri
не прошло́ и неде́ли, как... — aradan bir hafta geçmemişti ki...
как поду́маю об э́той ава́рии,... — ben o kazayı düşündükçe...
вот уж бо́льше го́да, как... — bir yıldan fazla bir süredir...
вот уж мно́го лет, как... — yıllar var ki...
э́то не что ино́е, как... — bu...dan başka bir şey değildi
ина́че, как изме́ной, э́то не назовёшь — buna ihanetten başka isim verilemez
кому́ же им помо́чь, как не тебе́? — onlara sen yardım etmesen kim etsin?
ну кому́ ж пла́кать, как не мне! — ben ağlamayayım da kim ağlasın?
я ви́дел как он сел в авто́бус — otobüse bindiğini gördüm
••как бу́дто —...mış gibi;...mış ( кажется)
как оди́н (челове́к) — tek adammışçasına
как раз наоборо́т — tam tersine
э́ти сапоги́ мне как раз — bu çizme ayağıma tam / tastamam geliyor
не зна́ю, как вы, а я... — sizi bilmem ama ben...
что, никаки́х весте́й нет? - Как не быть, есть! — haber yok muymuş? - Var ya, olmaz olur mu?
как он ни сопротивля́лся — her ne kadar direndiyse de
как бы он ни сопротивля́лся — ne kadar direnirse dirensin
как мо́жно быстре́е — bir an önce, mümkün olduğu kadar çabuk
э́тот, как его́... — şey, neydi adı...
-
17 принципиально
в э́том вопро́се он де́йствовал не о́чень принципиа́льно — bu konuda fazla ilkeli davranmadı
принципиа́льно но́вое явле́ние — ilkesel bakımdan yeni bir olgu
-
18 excessively
-
19 extra
adj. ekstra, ek, fazla, üstün, olağanüstü, ilave edilen, ilave————————adv. ekstra olarak, ayrıca, ilaveten, fazladan————————n. ekstra şey, ek, ilave, ek iş, ekstra masraf, ilave (gazete), zam, figüran* * *ekstra* * *['ekstrə] 1. adjective(additional; more than usual or necessary: They demand an extra $10 a week; We need extra men for this job.) fazladan, ekstra2. adverb(unusually: an extra-large box of chocolates.) olağan dışı3. pronoun(an additional amount: The book costs $6.90 but we charge extra for postage.) ilâveten4. noun1) (something extra, or something for which an extra price is charged: The college fees cover teaching only - stationery and other equipment are extras.) ekstra2) (in cinema or television, an actor employed in a small part, eg as a person in a crowd.) figüran3) (a special edition of a newspaper containing later or special news.) ek baskı -
20 out
adj. dış, dışarıdaki, uzaktaki, modası geçmiş, olanaksız, işe yaramaz, muhalefet————————adv. dışarı, dışarıya, dışarıda, uzakta, açıkta, bitmiş, kalmamış, çıkmış, yeni çıkmış, açığa çıkmış, yüksek sesle, sesli olarak, modası geçmiş, eskimiş, yıpranmış, pratiğini yitirmiş, sönmüş, bozulmuş, eksik, grevde, hatalı————————interj. dışarı, defol, çık dışarı————————n. atlanmış sözcük, aut, çizgi dışı, çözüm, kurtuluş, çıkar yol, çıkış————————prep. daha iyi, daha çok, fazla, büyük, aşkın————————v. dışarı çıkarmak, çıkarmak, dışarı atmak, kovmak, nakavt etmek* * *dışarı* * *1.1) (adverb, adjective not in a building etc; from inside a building etc; in(to) the open air: The children are out in the garden; They went out for a walk.) dışarı, dışarda, dışarıya2) ( adverb from inside (something): He opened the desk and took out a pencil.) dışarı, dışarıya3) (adverb, adjective away from home, an office etc: We had an evening out; The manager is out.) dışarı, dışarda, dışarı çıkmış4) (adverb, adjective far away: The ship was out at sea; He went out to India.) uzakta, uzağa5) ( adverb loudly and clearly: He shouted out the answer.) yüksek sesle, bağırarak?6) ( adverb completely: She was tired out.) tamamen, iyice7) (adverb, adjective not correct: My calculations seem to be out.) hatalı8) (adverb, adjective free, known, available etc: He let the cat out; The secret is out.) biliniyor, açığa çıkmış9) (adverb, adjective (in games) having been defeated: The batsman was (caught) out.) oyun dışı10) (adverb, adjective on strike: The men came out in protest.) grevde11) (adverb, adjective no longer in fashion: Long hair is definitely out.) modası geçmiş12) (adverb, adjective (of the tide) with the water at or going to its lowest level: The tide is (going) out.) alçalmış, alçalıyor13) ( adjective unacceptable: That suggestion is definitely out.) imkânsız2. as part of a word1) (not inside or near, as in out-lying.) içte ya da yakın değil2) (indicating outward movement, as in outburst.) dışa doğru hareket3) (indicating that the action goes further or beyond a normal action, as in outshine.) Not: işin olağan sınırları geçtiğini gösterir.•- outer- outermost
- outing
- outward
- outwardly
- outwards
- out-and-out
- out-of-date
- out-of-pocket
- be out of pocket
- out of print
- out of sight
- out of sight, out of mind
- out-of-the-way
- be out for
- be out to
- out of
- out of doors
- out of it
- out of order
- out of the way
- out of this world
- out of work
- 1
- 2
См. также в других словарях:
fazla — sf., Ar. fażla 1) Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade Yaşamak için çok zorluk çekiyordu. Fazla olarak hastaydı. R. N. Güntekin 2) Daha çok, aşkın Biz ancak Cumhuriyet devrinde elli yıldan fazla bir barış devri geçirmişiz. B. Felek 3) … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşırı — sf. 1) Alışılan veya dayanılabilen dereceden çok daha fazla, taşkın Ticaret az gelişmiş toplumlarda aşırı bir gelişme gösterir. O. Rifat 2) Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren, müfrit, ekstrem 3) Gereğinden fazla, çok 4) zf. Ötede … Çağatay Osmanlı Sözlük
sebeplenmek — nsz Kendisine dolaylı olarak yarar sağlamak, yararlanmak Evet bunda pek bir fenalık yoktu. Fazla olarak arada bir fakir kör, sebeplenmiş olacak. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
caba — is. 1) Bir şey ödemeden, para vermeden alınan şey, bedava Bu mâni benden sana caba olsun. S. Birsel 2) zf. Fazla olarak, fazladan, üstelik Kilometre başına bilmem ne kadar litre benzin dağıtılmış, yağ da caba! S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
eksik artık — zf. Biraz eksik veya fazla olarak … Çağatay Osmanlı Sözlük
enlemesine — zf. Eni boyuna göre daha fazla olarak Bina sekiz köşeliydi, enlemesine yapılmış olan asıl kahvehaneye birkaç merdivenle çıkılırdı. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
fasıl — is., slı, Ar. faṣl 1) Bölüm, kısım, devre Kitabı kapadı, biraz durdu, sonra tekrar açarak o faslı sonuna kadar bir hamlede okudu. P. Safa 2) Dönem, devre Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç. Y … Çağatay Osmanlı Sözlük
salaşpur — is. Seyrek dokunmuş, astarlık ince bez Yalnız belinden fazla olarak murdar bir salaşpur sarkıyor. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
şampiyonluk — is., ğu Şampiyon olma durumu, bökelik Bugün fazla olarak şampiyonluk müsabakası varmış. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
üstüne üstlük — zf. Fazla olarak, artırarak … Çağatay Osmanlı Sözlük
GAYETEN — Son derece, çok fazla olarak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük