Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

fazla olarak

  • 1 fazla

    1. subst Überschuss m; Rest m
    2. adj überflüssig, Über-; (viel) mehr (-den als), größer (-den als); noch mehr; zu viel; zu weit; übrig haben;
    fazla ağırlık <- ğı> Übergewicht n; Ballast m;
    fazla bagaj Übergepäck n;
    fazla çalışma (süresi) Überstunden f/pl;
    fazla değer Mehrwert m;
    fazla gelmek sich als überflüssig erweisen;
    fazla gitmek zu weit gehen;
    fazla olarak darüberhinaus;
    daha fazla noch mehr; meistens;
    en fazla am meisten, meistens; am liebsten;
    pek (oder çok) fazla sehr viel; zu viel;
    bundan fazla mehr + Verb;
    fazla besleme Überfütterung f;
    fazla doyurmak überfüttern; CHEM übersättigen;
    fazla kaçırmak zu viel trinken (oder fam saufen); sich überessen; zu viel reden;
    fazla olmak sich erübrigen; zu viel sein

    Türkçe-Almanca sözlük > fazla

  • 2 მაგოგენა

    fazlaca, fazla olarak, okadar da çok

    Georgian-Turkish dictionary > მაგოგენა

  • 3 მეტისმეტაგ

    z.
    çok fazla olarak, ziyadesiyle, son derece

    Georgian-Turkish dictionary > მეტისმეტაგ

  • 4 zu

    zu [tsu:]
    1) ( Richtung, Lage, Verhältnis) -de;
    \zu Hause evde;
    das Museum \zu Speyer Speyer Müzesi;
    Herzog \zu X X arşidükü;
    \zu beiden Seiten iki tarafta [o yanda];
    \zu seiner Rechten sağ tarafında;
    sie kommt \zu mir o bana geliyor;
    er geht \zum Bahnhof/\zur Post istasyona/postaneye gidiyor;
    es fiel \zu Boden yere düştü;
    \zu jdm hinsehen birine bakmak;
    das Zimmer liegt \zur Straße hin oda sokağa bakıyor
    2) (hin\zu, da\zu)
    er setzte sich \zu den anderen ötekilerin yanına oturdu;
    nehmen Sie Wein \zum Essen? yemeğin yanında şarap alır mısınız?
    3) ( zeitlich)
    \zu jener Zeit o zamanlar;
    ich kündige \zum 1. Mai 1 Mayıs'ta istifa ediyorum;
    \zu Anfang başta;
    \zu Ostern/Weihnachten Paskalya'da/Noel'de;
    \zum ersten Mal ilk defa olarak;
    \zu Mittag/Abend essen öğle/akşam yemeği yemek
    \zum Teil kısmen;
    in Kisten \zu (je) hundert Stück yüzerlik kasalarda;
    \zum halben Preis yarı fiyatına;
    das Kilo \zu drei Euro kilosu üç eurodan
    \zu Recht haklı olarak;
    \zu Fuß yayan
    6) ( Zweck, Ziel)
    \zum Glück şansa;
    \zu allem Unglück bütün şanssızlıkların üstüne;
    ein Stift \zum Schreiben yazmak için bir kalem;
    \zur Unterhaltung eğlence için;
    es ist \zum Weinen ağlanacak durum;
    etwas \zum Essen/Lesen mitnehmen yanına yiyecek/okuyacak bir şey almak;
    kommst du \zum Frühstück/Abendessen? kahvaltıya/akşam yemeğine geliyor musun?;
    jdm \zum Geburtstag gratulieren birinin yaş gününü kutlamak
    die Chancen stehen eins \zu zehn bire on şans var;
    eins \zu null für Galatasaray Galatasaray için bir sıfır
    8) ( in Bezug auf) ile ilgili olarak, hakkında, üzerine;
    \zu dieser Frage möchte ich Folgendes sagen:... bu sorun hakkında [o ile ilgili olarak] şunu söylemek isterim:...
    das Wasser wurde \zu Eis sudan buz oldu
    II adv
    1) ( allzu) pek, fazla(sıyla);
    \zu sehr pek çok, çok fazla;
    \zu viel gereğinden [o yeterinden] fazla; ( übertrieben) aşırı;
    \zu schnell aşırı hızla
    2) ( Richtung) -e doğru;
    nach Süden \zu güneye doğru
    3) ( fam) ( geschlossen) kapalı;
    \zu sein ( geschlossen, verschlossen) kapalı olmak; ( betrunken) dut gibi olmak, sarhoş olmak
    4) ( zeitlich)
    ab und \zu arada sırada;
    von Zeit \zu Zeit zaman zaman
    es ist schön, neue Leute kennen \zu lernen yeni insanlar tanımak güzel oluyor;
    es ist leicht \zu finden onu bulmak kolaydır
    die \zu erledigende Arbeit bitirilmesi gereken iş

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > zu

  • 5 за

    1) ( на ту сторону) arkasına; ardına; ötesine; dışına ( за пределы)

    поста́вить что-л. за шкаф — dolabın arkasına koymak

    распространи́ться за Ура́л — Uralların ötesine yayılmak

    пое́хать за́ город — şehir dışına gitmek; kıra gitmek

    2) ( по ту сторону) arkasında; ardında; ötesinde; dışında ( за пределами)

    за гора́ми — dağların ardında

    реши́ть вопро́с за закры́тыми дверя́ми — sorunu kapalı kapılar ardında halletmek

    за облака́ми — bulutların ötesinde

    за́ городом — şehir dışında

    3) (около, у) başına; başında

    сиде́ть за столо́м — masa başında oturmak

    сесть за пиани́но — piyano başına oturmak

    4) (до какого-л. временного или пространственного предела) kala; kalırken

    за день до сва́дьбы — düğüne bir gün kala

    за ми́лю до по́рта — limana bir mil kala

    5) ( на расстоянии) ötede; uzakta

    его́ за версту́ ви́дно! — bir fersah uzaktan görülür!

    6) (при указании на лицо, предмет, до которого дотрагиваются)...dan;...a

    взять кого-л. за́ руку — elinden / kolundan tutmak

    держа́ться за пери́ла — parmaklığa tutunmak

    7) (во время чего-л.)...da, sırasında

    за обе́дом — yemekte, yemek sırasında, yemek yerken

    я заста́л их за игро́й в ша́шки — onları dama oynarken buldum

    8) ( в течение)...da, içinde

    за́ год — bir yılda; bir yıl içinde

    да́нные за́ два го́да — iki yılın verileri

    впервы́е за пять лет — beş yıldan beri ilk kez

    за коро́ткое вре́мя — kısa zamanda

    за че́тверть ча́са — çeyrek saatte

    реши́ть зада́чу за мину́ту — problemi bir dakikada çözmek

    9) (вместо кого-л.) yerine; olarak (в качестве кого-л.)

    распиши́сь за него́ — onun yerine sen imzala

    рабо́тать за секретаря́ — katip olarak çalışmak

    есть за трои́х — üç kişinin yediğini yemek

    10) (в возмещение, в обмен)...a, karşılığında; için

    за де́ньги — para karşılığında

    за э́ти де́ньги он рабо́тать не бу́дет — bu paraya çalışmayacak

    надба́вка за сверхуро́чную рабо́ту — fazla mesai zammı

    он не хоте́л рабо́тать за таку́ю зарпла́ту — bu ücretle çalışmak istemiyordu

    покупа́ть нефть за до́ллары — petrolü dolar karşılığı almak

    купи́ть что-л. за рубль — bir rubleye almak

    продава́ть что-л. по рублю́ за килогра́мм — kilosunu bir rubleden satmak

    что / ско́лько он получа́ет за свой труд? — emeği karşılığında / emeğine ne alır?

    11) (ради, в пользу, во имя) için; uğruna; uğrunda

    борьба́ за незави́симость — bağımsızlık için / uğruna savaşım

    стоя́ть / выступа́ть за мир — barıştan yana olmak

    ты за каку́ю кома́нду (боле́ешь)? — hangi takımdansın?, hangi takımı tutuyorsun?

    ты за кого́? — kimden yanasın?

    12) (одно вслед за другим; преследуя) arkasından; ardından

    оди́н за други́м — birbiri arkasından

    идёт ме́сяц за ме́сяцем — aylar birbirini kovalıyor

    он идёт за на́ми — arkamızdan geliyor

    мы пошли́ за ним — ardına düştük

    чита́ть кни́гу за кни́гой — kitap üstüne kitap okumak

    13) (с целью получить, достать что-л.) için;...maya

    он пошёл за хле́бом — ekmek almaya gitti

    обрати́ться к кому-л. за по́мощью — yardım için birine başvurmak

    сходи́ за ребёнком — gidip çocuğu getir

    14) (по причине, вследствие) için,...dan dolayı / ötürü;...dığı için,...dığından (dolayı)

    за недоста́тком вре́мени — vakit dar olduğu için / olduğundan

    за неиме́нием ну́жных материа́лов — gerekli malzeme yokluğu nedeniyle

    уважа́ть кого-л. за хра́брость — cesareti için saymak

    за э́то он досто́ин похвалы́ — bundan dolayı övgüye layıktır

    извини́те меня за гру́бость — kabalığımı affediniz

    наказа́ние за мале́йшее неповинове́ние — en küçük bir itaatsizliğin cezası

    15) (свыше какого-л. предела) aşkın; fazla

    ему́ уже́ за со́рок — kırkını aşkın / geçkin

    (вре́мя) бы́ло за́ полночь — saat geceyarısını geçmişti

    боро́ться за свобо́ду — özgürlük için mücadele vermek

    движе́ние за мир — barış hareketi

    уха́живать за больны́м — hastaya bakmak

    следи́ть за игро́й — oyunu izlemek

    17) ( в тостах)...a; için

    за ва́ше здоро́вье! — sağlığınıza!

    за мир и дру́жбу! — barış ve dostluk için!

    ••

    за по́дписью Ивано́ва — İvanov imzalı

    за но́мером три — üç numaralı

    о́чередь за ва́ми — sıra sizde

    де́ло за деньга́ми — iş paraya kaldı

    проводи́ть вре́мя за чте́нием — vaktini okumakla geçirmek

    закры́ть за собо́й дверь — kapıyı üstüne kapatmak

    об э́том он был оповещён за неде́лю — bu kendisine bir hafta öncesinden duyuruldu

    о́чень рад за Вас — sizin için / hesabınıza çok sevindim

    что он за челове́к? — o, nasıl adamdır?

    что за гла́зки! — bunlar nasıl göz!

    мы прие́дем за ва́ми — sizi gelip alacağız

    кто отве́тствен за э́то? — bundan sorumlu kim?

    де́сять мину́т не счита́лись за опозда́ние — on dakika rötardan sayılmazdı

    быть за́мужем за... — karısı olmak

    Русско-турецкий словарь > за

  • 6 نبذة

    I
    نَبْذَة
    1. kestirmece
    2. hulâsa
    Anlamı: herhangi bir şeyin özeti, fezleke
    3. brifing
    4. muhtasar
    Anlamı: kısa, özet
    5. özet
    Anlamı: hülâsa, fezleke
    II
    نُبْذَة
    1. kestirmece
    2. hulâsa
    Anlamı: herhangi bir şeyin özeti, fezleke
    3. muhtasar
    Anlamı: kısa, özet
    4. brifing
    5. özet
    Anlamı: hülâsa, fezleke

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > نبذة

  • 7 als

    als konj vergleichend -den daha; (wie) gibi; gleichsetzend olarak; zeitlich -diğinde, (während) -ken;
    sobald als möglich bir an önce;
    mehr als genug yeterinden fazla;
    als Entschuldigung özür olarak;
    als Mädchen hatte sie keine Chance kız olarak fırsatı/şansı yoktu;
    damals, als vaktiyle -ken;
    gerade als tam -rken;
    als ob sanki, güya;
    alles andere als -den başka her şey

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > als

  • 8 قسم

    I
    قَسَّمَ
    1. kırpmak
    2. kesmek
    Anlamı: bıçak, makas gibi bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak
    3. üleştirmek
    Anlamı: pay ederek dağıtmak, bölüştürmek
    4. dağılmak
    Anlamı: değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek
    5. bölmek
    II
    قَسَم
    ant
    قَسَمَ
    1. paylaştırmak
    2. kesmek
    Anlamı: bıçak, makas gibi bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak
    3. üleştirmek
    Anlamı: pay ederek dağıtmak, bölüştürmek
    4. dağılmak
    Anlamı: değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek
    5. bölmek
    IV
    قَسْم
    1. hak
    Anlamı: bir pay
    2. seksiyon
    Anlamı: bölüm
    3. hisse
    Anlamı: pay, nasip
    4. pay
    Anlamı: birden fazla
    5. nasip
    6. birtakım
    7. bölüm
    8. cüz
    V
    قِسْم
    1. lime
    Anlamı: parça, parçalara ayrılmış, yırtık
    2. iş kolu
    3. kısım
    4. hizip
    Anlamı: bölük, kısım, klik, parti
    5. müdüriyet
    Anlamı: müdürlük
    6. kırıntı
    7. aksam
    Anlamı: kısımlar
    8. bölüntü
    9. hane
    10. nahiye
    Anlamı: bölge
    11. bölüm
    12. cüz

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > قسم

  • 9 bunt

    bunt [bʊnt] adj
    1) ( farbig) renkli; ( mehrfarbig) alaca(lı), rengârenk;
    \bunt kariert ekose
    \bunt gemischt değişik;
    in \bunter Reihenfolge bir erkek bir kadın sıralanmış olarak;
    das wird ein \bunter Abend çok eğlenceli, renkli bir akşam olacak
    3) ( wirr) karmakarışık;
    jetzt wird's mir aber zu \bunt! ( fam) artık bu bana fazla gelmeye başladı!;
    es zu \bunt treiben ( fam) fazla ileri gitmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > bunt

  • 10 Maß

    Maß <-es, -e> [ma:s] nt
    1. 1) ölçü;
    bei jdm \Maß nehmen birinin ölçüsünü almak;
    jdn \Maß nehmen ( fam) ( zurechtweisen) birine haddini bildirmek;
    sich dat etw nach \Maß anfertigen lassen kendine bir şeyi diktirmek;
    das \Maß ist voll işin tadı kaçtı, sabrım kalmadı;
    das \Maß überschreiten ölçüyü kaçırmak;
    in gewissem \Maß(e) belli ölçüde;
    in hohem \Maße büyük ölçüde;
    in höchstem \Maß(e) son derece;
    über alle \Maßen haddinden fazla;
    das übersteigt jedes \Maß! bu kadarı da fazla!;
    weder \Maß noch Ziel kennen haddini bilmemek;
    bei [o in] etw \Maß halten bir şeyde ölçülü olmak, bir şeyde haddini bilmek;
    in \Maßen ölçülü olarak;
    mit zweierlei \Maß messen çifte standart kullanmak
    2) (Augen\Maß) karar
    2. <- (e) > [ma:s] f ( österr, südd), litre

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Maß

  • 11 extra

    gereginden fazla, ek, fazla, ek olarak, ilaveten, fazladan, ekstra, ek, ilave, ekstra; figüran

    English to Turkish dictionary > extra

  • 12 сверх

    1) (поверх чего-л.) üstüne; üstünde
    2) (помимо, кроме чего-л.) üstelik; ek olarak

    сверх програ́ммы — programa ek olarak

    сверх того́, он не умён — üstelik akıllı da değildir

    3) (выше, более чего-л.) aşkın

    сверх ме́ры — aşırı derecede, haddinden fazla

    он рабо́тал сверх сил — yaptığı iş gücünü aşıyordu

    4) (вопреки чему-л.) tersine, aksine, hilafına

    сверх ожида́ния — umulanın / beklenilenin tersine / aksine

    Русско-турецкий словарь > сверх

  • 13 als

    als [als] konj
    1) ( temporal) iken, esnasında, -diği zaman, -diğinde;
    \als der Krieg ausbrach, ... savaş başladığında [o başlarken]...;
    \als ich nach Hause kam eve geldiğimde;
    gerade \als wir losgehen wollten, begann es zu regnen tam (biz) yola koyulurken yağmur yağmaya başladı
    es sieht so aus, \als würde es regnen yağmur yağacak gibi görünüyor
    3) (\als ob) sanki;
    \als ob es meine Schuld wäre! benim suçum, sanki!, sanki kabahat benimmiş!;
    es sieht nicht so aus, \als würden wir das Spiel verlieren oyunu [o maçı] kaybedeceğimize benzemiyor, oyunu [o maçı] kaybedecekmişiz gibi görünmüyor;
    er sprach so klug, \als ob er das studiert hätte sanki öğrenimini yapmış gibi akıllı konuştu;
    er ist zu anständig, \als dass er so etwas tun könnte böyle bir şeyi yapmak için fazla dürüsttür;
    tu nicht so, \als ob dir das nicht gefiele! bu hoşuna gitmiyormuş gibi (rol) yapma!
    4) ( bei Vergleichen) -den (daha);
    meine Schwester ist größer \als ich kız kardeşim benden (daha) büyük;
    ich bin klüger \als vorher ben eskisinden daha akıllıyım
    5) ( in der Eigenschaft) olarak, diye;
    er kam \als Freund zu uns bize dost olarak geldi
    6) ( wie) gibi
    sich \als Cowboy verkleiden kovboy gibi giyinmek, kovboy kılığına girmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > als

  • 14 ansehen

    an|sehen
    irr vt
    1) ( betrachten) bakmak (-e); ( prüfend) incelemek, gözden geçirmek; ( Film) seyretmek; ( besichtigen) gezmek;
    jdn \ansehen birinin yüzüne bakmak;
    das kann ich nicht länger mit \ansehen! buna ben daha fazla seyirci kalamayacağım!;
    sieh mal ( einer) an! bak (bir) hele sen!
    2) ( erachten) olarak görmek, saymak;
    ich sehe es als meine Pflicht an......i vazifem olarak görüyorum
    3) ( anmerken) belli etmek, yüzünden anlaşılmak;
    das sieht man ihr nicht an bunu hiç de belli etmiyor;
    man sieht dir dein Alter nicht an yaşını göstermiyorsun [o belli etmiyorsun]

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > ansehen

  • 15 قسط

    I
    قَسَّطَ
    1. üleştirmek
    Anlamı: pay ederek dağıtmak, bölüştürmek
    2. dağılmak
    Anlamı: değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek
    3. bölmek
    II
    قَسَط
    1. sayrılık
    Anlamı: hastalık
    2. malullük
    Anlamı: sakatlık, hastalık
    3. maluliyet
    Anlamı: sakatlık, hastalık
    4. maraz
    Anlamı: hastalık, illet
    5. afet
    6. dert
    Anlamı: hastalık, ağrı
    قِسْط
    1. bazı
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    2. hak
    Anlamı: bir pay
    3. hakkaniyet
    4. hisse
    Anlamı: pay, nasip
    5. garanti
    Anlamı: güvence, inanca, teminat
    6. kemiyet
    Anlamı: nicelik
    7. türe
    Anlamı: adalet
    8. nicelik
    Anlamı: kemiyet, miktar
    9. nasip
    10. pay
    Anlamı: birden fazla
    11. birtakım
    12. adalet
    Anlamı: hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk
    13. bölüm
    14. cüz

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > قسط

  • 16 как

    nasıl
    * * *
    1) нареч. nasıl; ne

    как пройти́ на у́лицу Го́рького? — Gorki caddesine nereden gidilir?

    как (чу́вствует себя́) больно́й? — hasta nasıl?

    как пожива́ешь / дела́? — ne âlemdesin?

    как (мне) не по́мнить! — hatırlamaz olur muyum hiç!

    как тут не вспо́мнить... — gel(in) de... hatırlama(yın)

    ну как тут не вспо́мнишь пре́жнего дире́ктора! — eski müdürü gel de arama!

    ты рад? - как не ра́доваться?! — sevindin mi? - Sevinilmez mi?

    как же по́сле э́того (мне) не зли́ться? — bundan sonra nasıl kızmam?

    он поступа́ет (так), как вели́т со́весть — vicdanı ne emrediyorsa onu yapıyor

    как бы мне побыстре́е зако́нчить э́ту рабо́ту — ne yapsam da şu işi bir an önce bitirsem

    не зна́ю, как ты, а я... — seni bilmem ama ben...

    2) нареч. ne (kadar)

    как стра́нно! — ne tuhaf!

    как тру́дно бы́ло ждать! — ne zordu beklemek!

    как мне хо́чется повида́ть его́! — onu görmeyi ne kadar isterim!

    как мно́го он зна́ет! — ne çok şey biliyormuş!

    а ведь как она́ его́ люби́ла! — oysa, ne severdi onu!

    знал бы ты, как он волнова́лся! — ne heyecan içindeydi, bilsen!

    ви́дели бы вы то́лько, как она́ испуга́лась! — ne kadar korktuğunu bir görseniz!

    как я бу́ду сча́стлив, е́сли он сде́ржит своё сло́во! — sözünü tutarsa ne mutlu bana!

    3) частица nasıl

    как! Ты ещё здесь / не уе́хал?! — nasıl? Sen hâlâ gitmedin mi?!

    она́ как закричи́т! — bağırıvermesin mi?; birden bağırmasın mı?

    4) союз gibi; kadar

    бе́лый как снег — kar gibi beyaz

    бесшу́мно, как тень — gölge sessizliğiyle

    он ну́жен нам как во́здух — ona hava kadar muhtacız

    он э́того бои́тся как сме́рти — bundan, ölümden korkar gibi korkuyor

    таки́е, как ты — senin gibiler

    он не тако́й терпели́вый, как ты — senin kadar sabırlı değildir, sendeki sabır onda yok

    то́чно так же, как и (его́) оте́ц — tıpkı babası gibi

    как бы извиня́ясь — af diler gibi

    ко́мната как ко́мната — alelade / bildiğimiz bir oda

    де́лай / поступа́й, как я — yaptığım gibi yap / davran, ben nasıl yaptımsa sen de öyle yap / davran

    в строи́тельных дела́х он разбира́лся, как хоро́ший инжене́р — yapı işlerinden iyi bir mühendis kadar anlardı

    5) союз (в качестве кого-чего-л.) olarak, diye

    мне его́ предста́вили как худо́жника — bana onu ressam diye tanıttılar

    как ста́ло изве́стно — öğrenildiğine göre; öğrenildiği gibi

    мост, постро́енный, как предполага́ют, в пя́том ве́ке,... — beşinci yüzyılda kurulduğu sanılan köprü

    7) союз ( когда)...dığı zaman / sırada,...dıkta; iken;...ır...maz,...dı mı ( как только);...dıktan sonra (после того, как); (her)...dıkça ( всякий раз как);...alı ( с тех пор как);...madan (önce) ( перед тем как); oysa ( между тем как)

    задо́лго до того́, как стемне́ло — karanlık basmadan çok önce

    с того́ дня, как он прие́хал — geldiği günden beri

    не прошло́ и неде́ли, как... — aradan bir hafta geçmemişti ki...

    как поду́маю об э́той ава́рии,... — ben o kazayı düşündükçe...

    вот уж бо́льше го́да, как... — bir yıldan fazla bir süredir...

    вот уж мно́го лет, как... — yıllar var ki...

    8) союз ( кроме) başka

    э́то не что ино́е, как... — bu...dan başka bir şey değildi

    ина́че, как изме́ной, э́то не назовёшь — buna ihanetten başka isim verilemez

    кому́ же им помо́чь, как не тебе́? — onlara sen yardım etmesen kim etsin?

    ну кому́ ж пла́кать, как не мне! — ben ağlamayayım da kim ağlasın?

    я ви́дел как он сел в авто́бус — otobüse bindiğini gördüm

    ••

    как бу́дто —...mış gibi;...mış ( кажется)

    как оди́н (челове́к) — tek adammışçasına

    как раз наоборо́т — tam tersine

    э́ти сапоги́ мне как раз — bu çizme ayağıma tam / tastamam geliyor

    не зна́ю, как вы, а я... — sizi bilmem ama ben...

    что, никаки́х весте́й нет? - Как не быть, есть! — haber yok muymuş? - Var ya, olmaz olur mu?

    как он ни сопротивля́лся — her ne kadar direndiyse de

    как бы он ни сопротивля́лся — ne kadar direnirse dirensin

    как мо́жно быстре́е — bir an önce, mümkün olduğu kadar çabuk

    э́тот, как его́... — şey, neydi adı...

    Русско-турецкий словарь > как

  • 17 принципиально

    в э́том вопро́се он де́йствовал не о́чень принципиа́льно — bu konuda fazla ilkeli davranmadı

    принципиа́льно но́вое явле́ние — ilkesel bakımdan yeni bir olgu

    Русско-турецкий словарь > принципиально

  • 18 excessively

    adv. aşırı, fazlaca, çok fazla
    * * *
    aşırı olarak
    * * *
    adverb aşırı derecede

    English-Turkish dictionary > excessively

  • 19 extra

    adj. ekstra, ek, fazla, üstün, olağanüstü, ilave edilen, ilave
    ————————
    adv. ekstra olarak, ayrıca, ilaveten, fazladan
    ————————
    n. ekstra şey, ek, ilave, ek iş, ekstra masraf, ilave (gazete), zam, figüran
    * * *
    ekstra
    * * *
    ['ekstrə] 1. adjective
    (additional; more than usual or necessary: They demand an extra $10 a week; We need extra men for this job.) fazladan, ekstra
    2. adverb
    (unusually: an extra-large box of chocolates.) olağan dışı
    3. pronoun
    (an additional amount: The book costs $6.90 but we charge extra for postage.) ilâveten
    4. noun
    1) (something extra, or something for which an extra price is charged: The college fees cover teaching only - stationery and other equipment are extras.) ekstra
    2) (in cinema or television, an actor employed in a small part, eg as a person in a crowd.) figüran
    3) (a special edition of a newspaper containing later or special news.) ek baskı

    English-Turkish dictionary > extra

  • 20 out

    adj. dış, dışarıdaki, uzaktaki, modası geçmiş, olanaksız, işe yaramaz, muhalefet
    ————————
    adv. dışarı, dışarıya, dışarıda, uzakta, açıkta, bitmiş, kalmamış, çıkmış, yeni çıkmış, açığa çıkmış, yüksek sesle, sesli olarak, modası geçmiş, eskimiş, yıpranmış, pratiğini yitirmiş, sönmüş, bozulmuş, eksik, grevde, hatalı
    ————————
    interj. dışarı, defol, çık dışarı
    ————————
    n. atlanmış sözcük, aut, çizgi dışı, çözüm, kurtuluş, çıkar yol, çıkış
    ————————
    prep. daha iyi, daha çok, fazla, büyük, aşkın
    ————————
    v. dışarı çıkarmak, çıkarmak, dışarı atmak, kovmak, nakavt etmek
    * * *
    dışarı
    * * *
    1.
    1) (adverb, adjective not in a building etc; from inside a building etc; in(to) the open air: The children are out in the garden; They went out for a walk.) dışarı, dışarda, dışarıya
    2) ( adverb from inside (something): He opened the desk and took out a pencil.) dışarı, dışarıya
    3) (adverb, adjective away from home, an office etc: We had an evening out; The manager is out.) dışarı, dışarda, dışarı çıkmış
    4) (adverb, adjective far away: The ship was out at sea; He went out to India.) uzakta, uzağa
    5) ( adverb loudly and clearly: He shouted out the answer.) yüksek sesle, bağırarak?
    6) ( adverb completely: She was tired out.) tamamen, iyice
    7) (adverb, adjective not correct: My calculations seem to be out.) hatalı
    8) (adverb, adjective free, known, available etc: He let the cat out; The secret is out.) biliniyor, açığa çıkmış
    9) (adverb, adjective (in games) having been defeated: The batsman was (caught) out.) oyun dışı
    10) (adverb, adjective on strike: The men came out in protest.) grevde
    11) (adverb, adjective no longer in fashion: Long hair is definitely out.) modası geçmiş
    12) (adverb, adjective (of the tide) with the water at or going to its lowest level: The tide is (going) out.) alçalmış, alçalıyor
    13) ( adjective unacceptable: That suggestion is definitely out.) imkânsız
    2. as part of a word
    1) (not inside or near, as in out-lying.) içte ya da yakın değil
    2) (indicating outward movement, as in outburst.) dışa doğru hareket
    3) (indicating that the action goes further or beyond a normal action, as in outshine.) Not: işin olağan sınırları geçtiğini gösterir.
    - outermost
    - outing
    - outward
    - outwardly
    - outwards
    - out-and-out
    - out-of-date
    - out-of-pocket
    - be out of pocket
    - out of print
    - out of sight
    - out of sight, out of mind
    - out-of-the-way
    - be out for
    - be out to
    - out of
    - out of doors
    - out of it
    - out of order
    - out of the way
    - out of this world
    - out of work

    English-Turkish dictionary > out

См. также в других словарях:

  • fazla — sf., Ar. fażla 1) Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade Yaşamak için çok zorluk çekiyordu. Fazla olarak hastaydı. R. N. Güntekin 2) Daha çok, aşkın Biz ancak Cumhuriyet devrinde elli yıldan fazla bir barış devri geçirmişiz. B. Felek 3) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • aşırı — sf. 1) Alışılan veya dayanılabilen dereceden çok daha fazla, taşkın Ticaret az gelişmiş toplumlarda aşırı bir gelişme gösterir. O. Rifat 2) Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren, müfrit, ekstrem 3) Gereğinden fazla, çok 4) zf. Ötede …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sebeplenmek — nsz Kendisine dolaylı olarak yarar sağlamak, yararlanmak Evet bunda pek bir fenalık yoktu. Fazla olarak arada bir fakir kör, sebeplenmiş olacak. H. E. Adıvar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • caba — is. 1) Bir şey ödemeden, para vermeden alınan şey, bedava Bu mâni benden sana caba olsun. S. Birsel 2) zf. Fazla olarak, fazladan, üstelik Kilometre başına bilmem ne kadar litre benzin dağıtılmış, yağ da caba! S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • eksik artık — zf. Biraz eksik veya fazla olarak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • enlemesine — zf. Eni boyuna göre daha fazla olarak Bina sekiz köşeliydi, enlemesine yapılmış olan asıl kahvehaneye birkaç merdivenle çıkılırdı. S. Birsel …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • fasıl — is., slı, Ar. faṣl 1) Bölüm, kısım, devre Kitabı kapadı, biraz durdu, sonra tekrar açarak o faslı sonuna kadar bir hamlede okudu. P. Safa 2) Dönem, devre Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç. Y …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • salaşpur — is. Seyrek dokunmuş, astarlık ince bez Yalnız belinden fazla olarak murdar bir salaşpur sarkıyor. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • şampiyonluk — is., ğu Şampiyon olma durumu, bökelik Bugün fazla olarak şampiyonluk müsabakası varmış. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • üstüne üstlük — zf. Fazla olarak, artırarak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • GAYETEN — Son derece, çok fazla olarak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»